meltem cumbul biyografi

Sinema ve dizi oyuncusu, şarkıcı. Altın Portakal En İyi Kadın Oyuncu ödülü sahibi aktris, Gegen Die Wand(Duvara Karşı) ve Gönül Yarası(Lovelorn) gibi uluslararası arenada oldukça başarılı olan filmlerde rol aldı. TV kariyeri Ömer Karacan’ın teklifiyle başlayan Cumbul aynı zamanda Karacan’ın sahibi olduğu plak firması NR1’de bir single çalışması yapmıştır. Stirling/English/Manikiza bestesi “Where Are You” isimli hitin Türkçe versiyonu olan “Seninleyim”i seslendiren Cumbul, The Lost World: Jurassic Park dizisinin oyuncularından Marc Senter ile evlilik hazırlığında olduğunu açıklamıştır.

1970’te İzmir’de dünyaya geldi. 1987 yılında Özel Ata Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Mimar Sinan Üniversitesi’nin Tiyatro bölümüne kaydoldu. 1991 yılındaki mezuniyetinin ardından profesyonel anlamdaki ilk iş deneyimi için Londra’ya gitti. Ömer Karacan’ın keşfettiği Cumbul, gönlü tiyatroda olmasına rağmen Karacan’ın yapımcısı olduğu Genç Çizgi isimli programı sundu. O dönemde TRT için Radyotek isimli bir program da hazırlayan Cumbul 1993 yılında Türkiye’ye döndü ve Aşağı Yukarı isimli yarışmayı sunmaya başladı.
1994 yılında yine bir TV projesi olan “Nerden Başlasak Nasıl Anlatsak?” isimli talkshow’u sunan Cumbul, programda ünlü isimlerle sohbet ediyor ve starların taklitlerini yapıyordu. TV izleyicisi tarafından büyük ilgiyle karşılanan programdan sonra Marguerite Duras’ın Ayrılık Müziği‘nde başrolde oynadı. Tiyatro projelerine o dönemde ağırlık veren oyuncu aynı zamanda Arnold Wesker’in “Dört Mevsim” isimli oyununu da sahneye koydu ve yönetmenliğini yaptı.
Alp Buğdaycı’nın başrolde oynadığı “Bir Sonbahar Hikayesi” filmiyle ilk sinema tecrübesini yaşayan oyuncu daha sonra “Sahte Dünyalar” isimli TV dizisinde oynadı.
1995‘te Böcek ve Bay E filmlerinde ufak rollerde göründükten sonra, yönetmenliğini Barış Pirhasan’ın yaptığı ve uluslararası isimlerden oluşan oyuncu kadrosuyla dikkat çeken ödüllü film Usta Beni Öldürsene’de performansıyla adından söz ettirdi.
1997’de TV’deki başarılı projelerine bir yenisini daha ekledi: Meltem Cumbul Show.
Karışık Pizza, Duruşma, Propaganda, Geboren in Absurdistan gibi filmlerde başrolde onayan Cumbul, 90’lı yıllar boyunca TV, sinema ve tiyatro çalışmalarıyla yükselişe geçmişti. 1999’da rating rekorları kıran ve Türk televizyon tarihinde en çok başarı kazanan dizilerden biri olan uzun soluklu TV dizisi Yılan Hikâyesi’ndeki rolüyle hafızlara kazındıktan sonra, Maruf (2001) “Biz Size Aşık Olduk” (2002) “Beşik Kertmesi” (2002), “Gurbet Kadını” (2003) gibi iddiasız yapımlarda kamera önüne geçti.
Cumbul 2000 yılında bir West End ve Broadway showu olan Smokey Joe’s Cafe müzikalinin Türkiye ayağında başroldeydi.
Meltem Cumbul ilk ödülüne Ziya Öztan’ın yönetmenliğini yaptığı Abdülhamit Düşerken filminde gösterdiği başarılı oyunculuğuyla kavuştu. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünün sahibi olan Cumbul, Berlin Altın Ayı ödülünü kazanan dünya sinemasının önemli filmlerinden biri olan Fatih Akın imzalı Gegen Die Wand (Duvara Karşı)’da yardımcı kadın oyuncu rolündeydi
2004‘te Türkiye’de yapılan Eurovizyon Şarkı Yarışması’nın sunuculuğunu Korhan Abay ile birlikte gerçekleştirdi. Aynı yıl mimar Çağlayan Tuğal’la evlendi ancak bir yıl sonra Tuğal’dan boşandı.
2005’te usta oyuncu Şener Şen ve Timuçin Esen’le birlikte Gönül Yarası’nda başrolleri paylaşan Cumbul, filmdeki başarılı performansıyla adından uzun süre bahsettirdi. Film Amerika’da ve Avrupa’nın birçok ülkesinde gösterime girdi.
Cumbul 26. İstanbul Film Festivali’nin uluslar arası jürisinde Jane Champion, Jan Chapman gibi önemli isimlerle birlikte jüri üyeliği yaptı ve California Dreamin’daki Palm Springs Uluslarararası Film Festivali’nin galasına davetli olarak katıldı.
2005’in sonunda oyunculuk konusunda eğitim alıp kendini geliştirmek için Los Angeles’a giden Cumbul The Lost World: Jurassic Park isimli dizinin ünlü oyuncusu Marc Senter ile büyük aşk yaşamaya başladı.
Meltem Cumbul halen Los Angeles’ta sinemayla ilgili projeler konusunda çalışmakta ve nikah masasına Marc Senter ile birlikte oturma hazırlıkları yapmaktadır.

Gökçe Albayrak Tarafından Meltem Cumbul’la Yapılan Röportaj
* Los Angeles’a iyice yerleştiniz. Orada neler yapıyorsunuz?
İki proje üzerine çalışıyorum. Birincisi; 11 Eylül’den sonra Amerika’nın Müslümanlara karşı önyargısını konu alıyor. ABD çok demoktarik bir ülke olduğu için, ‘İkiz Kuleler’e yapılan saldırıdan sonra boş yere mağdur olan insanları, Amerikalılar’la birlikte anlatmak istiyorum.
* İkinci projenizin konusu ne?
Çocukluğumdan beri hem korktuğum, hem de izlemeye doyamadığım vampir hikayeleri… Ölümsüzlüğün hüznünü yaşayan vampirlerin öyküleri bana çok acıklı gelir. Bu projenin de bir yıldır üzerinde çalışıyoruz. İrlanda-Amerika ve Türkiye ortak yapımı olacak.
* Ne zaman başlayacaksınız?
Her şey iyi ve tam istediğimiz gibi olsun diye uğraşıyoruz. Sanıyorum bu yıl içinde start alacağız. Biri Amerika’da diğeri ise İrlanda’da çekilecek. Ben aynı zamanda bu iki bağımsız filmin de kreatif prodüktörü olacağım. Yani kendime proje yarattırmış oluyorum!
* Hollywood Meltem Cumbul ismini yeterince tanıdı mı?
Endüstri tarafından evet ama halk tarafından tanınmıyorum. Halkın tanıması için benim orada film yapmam lazım. Amerikalılar alt yazılı filmlerden çok sıkılıyor. Avrupa sinemasını bile zor takip ediyorlar.
* Yeni projelerinizin size hayli katkısı olacak o zaman…
Bu işe baş koymak lazım. Bu işe baş koyup, zaman verip, kafanı kullanıp, doğru insanlarla çalışmak gerekiyor. Benim şansım; ödül almış olmam. Dolayısıyla birçok insan bana ulaşabildi. Ayrıca çok iyi iki aktör koçuyla çalışıyorum; Suzan Berg ve Eric Moris. Onların çevresi ve bana tanıştırdıkları insanlar çok kıymetli. Erkek arkadaşım Marc Senter da bu işlerin içinde olduğu için bana öneriler getirebiliyor.
* Kendinizi bir an önce Hollywood’a gösterme çabanız var mı?
Öyle bir derdim yok. Çok senaryo geliyor bana ama ben hiçbirini kabul etmedim. İyi şeyler değildi, içime sinmedi. Burada nasıl seçim yapıyorsam orada da aynısını uyguladım.
* Türkiye Los Angeles’dan bakınca nasıl görünüyor?
Yurtdışında olduğun zaman, Türkiye ile daha fazla ilgilenmeye başladım. Daha çok köşe yazarı okuyup, daha çok haber takip edebiliyorum. Herkesi çok daha iyi tanıyorum artık. Dışarıda olduğum için daha objektif bakabiliyorum. Bazen çok umutlu bazen de çok umutsuz oluyorum…
* Umutsuzluğa düşünce ‘İyi ki buradayım’ diyor musunuz?
Hiçbir zaman öyle düşünmedim. Orada mutluyum ama İstanbul’a geldiğim zaman da mutlu oluyorum. Mesela, Hrant Dink’in öldürülmesi beni çok yıktı. Ben orada Ermenilerle yaşıyorum; bankacım Ermeni. Yüzüne bakamadım! Ben Amerika’da kendi bankacıma yaklaşık 1 ay gidemedim. O benimle o kadar özel ilgileniyor ki; sanki bunu ben yapmışım gibi hissettim! Ve bu yüzden bir ay sonra gittiğimde ondan özür diledim.
* Dink suikasti ABD’deki Ermenileri nasıl etkiledi?
Oradaki Ermeniler, tabii ki yara aldıkları için sana karşı kötü davranıyorlar. Ama ben empati kurmaya çalışıyorum. Dolayısıyla bu anlamda ilişkileri kuvvetlendirmek benim orada yaptığım ve yapacağım şeyler.
* Kültür elçisi gibisiniz yani…
Çok doğru. Üzücü şeyler olunca üzülüyorum ama Orhan Pamuk Nobel kazandığı zaman arkadaşlarıma kitaplarını hediye alıyorum.
* En çok neyi özlüyorsunuz?
Ailemi, dostlarımı ve İstanbul’u.
* Peki dönmeyecek misiniz?
Hayır öyle bir şey yok. İyi projeler olursa Türkiye’de dizi de film de yapmak istiyorum.
* Los Angeles sizi sadece sinema sektörüyle değil aşkla da buluşturdu. Erkek arkadaşınız Marc Senter’la nasıl tanıştınız?
Sınıfta tanıştık. Marc, aktör koçum Eric Moris’in 5 yıllık öğrencisi. Derse girdiğim an beni kafaya koymuş aslında. Sahne üzerinden aşk ilanları yapıyordu. Romeo ve Juliet tiradını bana ithaf ediyordu. Ama benden 10 yaş küçük olması beni durdurdu. Daha önce hiç kendimden bu kadar küçük biriyle ilişki yaşamamıştım. O yüzden uzun süre direndim. Marc sabırla bekledi ve ben tabii sonunda çöktüm! Şimdi ben çok kıymetli bir şey yaşıyorum ve bu anlamda ‘iyi ki yaş önyargımdan kurtulmuşum’ diyorum.
*Marc’ın Türkiye ve Türk kızları hakkında daha önce bilgisi var mıydı?
Annesi 16 yaşındayken babası NATO’da çalıştığı için 4 yıl İzmir’de yaşamış. Bana kara kalem eski İzmir resimleri hediye ettiler. Annesi Türkçe sözler biliyor. Yani ailesinin Türkiye hakkında bilgisi var ama Marc’ın çok yok. Benimle öğrenmeye başladı; Türkiye’yi çok merak ediyor.
* Marc’ı Türkiye’ye getirecek ve bizimle tanıştıracak mısınız? Evet, yaza gelecek.
Hayat belli olmaz!
* Peki Marc Senter’le evlenmeyi düşünüyor musunuz?
O çok evlenmek istiyor. Ben evliliği ancak o istiyor diye yapabilirim. Evlilik benim için çok önem taşıyan bir şey değil. Benim için iki insanın hayatı paylaşması, birbirlerine destek vererek yol alması çok daha önemli. Ama Marc çok istiyor diye evlilik yapabilirim.
* Yani bir gün ‘Meltem Cumbul evlendi’ haberi alır mıyız? Bilmiyorum!
* Bana biraz öyle olacakmış gibi geldi de! Şimdiye kadar direndim. Bilmiyorum hayat belli olmaz.
Kendimi gurbette hissediyorum
* Los Angeles’da günleriniz nasıl geçiyor, neler yapıyorsunuz?
Çok fazla yazıyorum ve okuyorum. Bir spor hocam var onunla haftada 3 gün çalışıyorum. Psikolojimle birlikte vücut direncimi de güçlendiriyorum. Senaryolar, hikayeler üzerine çok çalışıyorum. Çok fazla yemek yapıyorum.
* Amerikalılara Türk yemekleri yediriyorsunuz yani…
Evet en çok köfte, patates ve pilavımı seviyorlar. Ama yoğurtla her şeyi yememe bir anlam veremiyorlar. Ben de onların, dolmayı yoğurtsuz yemelerine anlam veremiyorum.
* Los Angeles’da sizi en çok ne zorluyor? Hasret çekiyor musunuz?
Türkçe konuşmak isteği ve kendini gurbette hissetmek gibi insanı zorluklar yaşıyorum.
* Oscar’ın kırmızı halısında yürümeyi kendinize ne kadar yakın görüyorsunuz?
Olmayacak şey değil! İyi film yapmak önemli. Önemli olan iyi senaryo, iyi yönetmen, iyi oyuncular, iyi bir proje. Hiçbir şey uzak değil! Ama bunlar zaman isteyen şeyler. Öyle pat diye olacak işler değil.
* Türkiye’de sizden böyle bir beklenti var… Başarı bekliyorlar…
Benim kimseye bir sözüm yok. Her şey benimle ilgili. Benim hiç kimseye bir şey kanıtlama problemim yok.